Markamızın algısını itibarını siyasi krizlerden nasıl koruruz ve bu krizi fırsata nasıl dönüştürürüz. Krizlerde markamızı nasıl iyi yönetiriz.
Yazımın başında bazı kavramları netleştirmek isterim.
Demokrasi, dünyadaki tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir tür yönetim biçimidir. Yunanca dimokratia.
Askeri darbe, bir ülkede silahlı kuvvetler mensuplarının hükümetin, ekonomik ve sosyal sorunları çözmekte başarısız olduğu iddiası ile silah zoruyla ülke yönetimine el koyması.
15 Temmuz askeri darbe girişimi esnasında canlarını vatan için feda eden şehitlerimizi ve özellikle de arkadaşım Erol Olçok ve biricik evladını burada rahmetle anıyorum.
Dönelim konumuza;
Önce markamızın algısını itibarını bu krizden nasıl koruruz ve krizi fırsata nasıl dönüştürürüz konusundan başlayalım sonra krizde iyi marka yönetimine geçelim dilerseniz.
Ancak bir üçüncü dünya ülkesinde olabilecek bir şey oldu, kendi savaş uçaklarımız parlamento binamızı bombaladı, halkın üzerine ateş açtı, masum insanları öldürdü ve ülkenin itibarı zedelendi. Yabancılar böyle şeylerden hemen tedirgin olurlar.
Yabancı ortaklarınız, gelecek endişesiyle yeni yatırımlar için sermaye artışına katılmaktan vazgeçebilir ya da Türkiye’de küçülelim diyebilir. Ürünlerinizi satan müşterileriniz devamı gelmez deyip siparişlerini iptal edebilir. Yurt dışındaki tedarikçiniz parasını almaktan korkup size hammadde satmayı durdurabilir. Fon sağlayan yabancı kredi kuruluşu krediyi erken kapatmanızı talep edebilir.
Peki o halde ne yapmalısınız?
Kendisi sorana kadar susmalı mısınız? Sorarsa kaçamak cevaplar mı vermelisiniz? Ne demelisiniz?
Bu soruları itibar yönetimi projelerinde ortak çalıştığımız ve yirmi yılı aşkın bir süreyle İngiliz Hükümeti’nin itibar yönetimi danışmanlığını yapmış Mr. Charles Skinner’a sordum, cevabı aşağıdaki gibi oldu;
1-Şeffaf olun,
2-Bilgilendirin,
3-Krizden neler öğrendiğinizi ve ne tür önlemler aldığınızı açıklayın.
Charles’la sohbetimizde konuştuklarımızı özetleyerek aktarmak isterim;
Böyle kriz zamanlarında yurtdışındaki paydaşlarınızı bilgilendirmek önemlidir. 15 Temmuz’da ne oldu? Fethullah Gülen ve Fetö terör örgütü kimdir? Hükümet, bir daha böyle bir sorun yaşanmaması için ne tür önlemler aldı? Şeffaf bir şekilde bilgilendirme yapın çünkü yabancıların böyle bir gelişmede en çok önemsedikleri şey; bundan sonra ne olur? sorusunun cevabını anlamaktır.
Onların sormalarını beklemeyin, başkasından önce sizden duysunlar.
Karşınızdaki yabancı sormadan olumlu veya olumsuz kendi siyasi görüşünüzü anlatmayın. Hükümet muhalifi veya destekçisi iseniz dahi bu vesileyle araya fikirlerimi de sakın ha sokuşturayım demeyin. şeffaf bilgilendirme ile ilgili güvenirliliğinizi kaybedersiniz.
Önemli olan ülkenize ve markanıza olan güvenin sarsılmamasıdır. O yüzden Hükümetin aldığı siyasi ve ekonomik önlemleri anlatın, hatta varsa sizin şirketinizde aldığınız önlemleri anlatın. Güçlüyüz imajı verin
Ülkenin itibarı sizin markanızın itibarını da olumlu veya olumsuz etkileyecektir, o yüzden analiz yaparken dikkatli olun.
Net ve yalın bir biçimde ne olduysa onu anlatın, abartılı cümleler kullanmaktan kaçının, yalan söylemeyin, yanıltmayın, bilgi saklamayın. Bir doktorun hastalığı hasta yakınlarına anlatırkenki hassasiyetinde kelimeleri ve cümleleri özenle seçin.”
Ben de derim ki; siz siz olun ülkenizin itibarını zedeleyecek sözlerden kaçının. Hatta demokrasiyi kadın erkek, yaşlı genç demeden nasıl savunduğumuzu anlatın. İç politika ayrı bir şeydir ülke itibarı ayrı bir şey.
İş hayatım boyunca yüzlerce yabancı ile iş yaptım uzun yıllar değişik ülkelerde okudum, yaşadım hiç bir zaman ne bir İtalyan’dan, ne bir Fransızdan ne de bir Amerikalıdan veya Çinliden ülkesinin itibarını zedeleyecek kötü bir söz duymadım.
Ülke algısını iyi yönetirseniz, marka algınızı da iyi yönetmiş olursunuz, ülkenize olan güven sarsılırsa markanıza olan güven de sarsılır.
Markam demek ben demek, ben demek ülkem demektir…
Rahmetli Vehbi Koç’un dediği gibi; “Ülkem varsa ben de varım.”
Gelelim bu krizi nasıl fırsata çevirebiliriz meselesine;
Darbe girişimi, bombalı saldırılar ve Suriye topraklarında ABD destekli askeri operasyondan dolayı Türkiye, sürekli dünya gündeminde. Türkiye’nin ilgi odaği olması bir fırsattır. Hiç yapmadığınız bir şeyi yapın mesela; Çağırın dijital ajansınızı, yabancı dillerde viral içerikler hazırlatın ve ilişkide olduğunuz ülkelerde bir sosyal medya kampanyası yapın. Kampanyanın başlağını da “Biz Türkler demokrasiyi ve arı gibi çalışmayı çok severiz” koyun. İnanın İtalyanlar olsaydı yaparlardı zaten o yüzden onlarca dünya markaları var.
Şirket maillerinizin imza bölümünün altına “Türkiye’de iyi şeyler oluyor, bizim markamız da en iyilerden” yazın mesela.
Web sayfanız ilk açıldığında bir pop up çıksın orada güçlü Türkiye mesajınızı verin.
Satış değil güç kampanyası yapın, böyle fırsatlar her zaman ele geçmez.
Özetle sorunun arkasına saklanmayın kayanın önüne çıkıp “ben buradayım güçlendim, dimdik ayaktayım” deyin.
Bir iki örnekle aklınızı karıştırmak istedim gerisi sizin ve ajansınızın yaratıcılığına kalmış artık…
Güçlü olduğumuzu ve olduğunuzu gösterecek her şeyi yapın derim.
Unutmayın; evrende varlığınız kadar değil algınız kadar yer kaplarsınız.
Az krizli gelecek güzel günlere…
Sağlıcakla kalın.
Hamiş: 15 Temmuz’da ne oldu, sonrasında neler yapıldı gibi bir çok soruya cevap bulunabilecek ingilizce bir filmin linki aşağıda, belki yabancı paydaşlarınızla paylaşmak istersiniz.
“On July 15th Democracy Won in Turkey”: https://www.youtube.com/watch?v=9_ttNQn5O5Y
22/09/2016 Tarihinde www.brandtalks.org’da yayınlanmıştır
HENÜZ YORUM GİRİLMEMİŞ